Gazeteci Yazar
|
||
Saygı Öztürk > Bu bir Mehmet Haberal röportajıdır 21/9/2013 Bu bir Mehmet Haberal röportajıdırSanki hiçbir şey olmamış gibi Prof.Dr. Mehmet Haberal hastanede, görevinin başında. Beyaz önlüğünü giymiş, gelen hastalarıyla ilgileniyor. “Cezaevinden bir an önce çıkman için dualar ettim. Ameliyat için hep seni bekledim” diyor bir hastası. Sarılıyorlar birbirlerine. İkisi de duygu yüklü…Cezaevinde geçirdiği günleri hiç saymadı. 13 Nisan 2009’da gözaltına alındı, 17 Nisan’da tutuklandı. 12 yıl 6 ay hapis c ezasına çarptırıldı. 5Ağustos 2013 tarihinde tahliye edildi. Cezaevinde bulunduğu dönemde de bilimsel toplantıların, kongrelerin içindeydi. Dünyanın değişik ülkelerinden doktor arkadaşları ziyaretine geldi. Hiç birisine ülkemizdeki uygulamalardan, hatta cezaevi koşullarından bile şikayetçi olmadı. Cezaevi odasında diktiği fidanları düşündü. Her gelenden onları sordu. “Aman bakımlarını ihmal etmeyin” dedi. Ona fotoğraflarını çekip gönderdiler. Elleriyle diktiği çamların boy vermiş haline gözleri dolarak baktı. Tahliye olduğu günün sabahında da Başkent Üniversitesi ormanına gitti. Tek başına dolaştı. Tavşanı, tilkiyi gördü. Bıraktığı döneme göre yenilikler olmuş. 12 bin metrekarelik kütüphanede, Haberal’ın “Suçum Ne”, “Demir Kapılar Arkasında Zaman ve İnsan” kitapları da mutlaka özel bir yere konulacaktır . Yurtdışına çıkış izni verilmeyen milletvekili Haberal, cezaevindeyken Zonguldak’tan CHP Milletvekili seçildi. Yemin edebilmek için TBMM’nin açılmasını bekliyor. Bilim insanı, hekim olarak bilimsel çalışmalarını sürdürmek, bu alanlarda da ülkemize hizmet etmek istiyor. Uluslar arası bazı kuruluşların başkanı. Kongrelerde bulunması gerekiyor. Ancak, milletvekili olmasına rağmen, Haberal’a mahkeme tarafından “yurtdışına çıkış yasağı” konuldu. Milletvekili yapıyorsunuz, yurtdışına çıkışına yasak getiriyorsunuz… Oysa, daha ağır hapis cezaları alan BDP’li milletvekilleri için yurtdışına çıkış yasağı bulunmuyor. Milletvekili olduğu için Haberal’a siyasi sorular da yöneltiyoruz. O “Siyasi anlamda yorum yapmam uygun olmaz. Hepimizin görevi ülkemize sahip çıkmaktır. Atatürk ve arkadaşlarını şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Çok şükür bir vatanımız var. Hepimizin görevi ülkemizi yüceltmek, yükseltmektir. Çivi çakabilirsem kendimi mutlu sayarım. Atatürk ülkemizi yoklukla kurdu. Bugün bilimde, sanatta, teknikte çok önemli mesafeler kat etmişiz, asrın medeniyet düzeyini yakalamışız. Tabii her konuda böyle değil. Bunu da görmek durumundayız” diyor. . “Suçumun ne olduğunu bilen var mı?” Haberal’ın odası ödüllerle dolu. Her tarafta Atatürk fotoğrafları. Bunca ödülün sahibinin “su ne ola ki?” diye düşünüyorsunuz. Acaba Haberal’ın suçu ne? İşte bu soruyu sorduğumda Haberal da bana soruyor, “sahi benim suçum ne?” diyor ve devam ediyor: “Suçumun ne olduğunu bilen var mı? Bilen varsa bana da söylesinler ki söyleyeyim. Hep sordum, yine soruyorum: suçum ne? Sizin bilginiz varsa söyleyin ben de bunu millete açıklayayım. Dünyadaki bütün arkadaşlarım suçunun ne olduğunu merak ettiler. Bu ülke iyisiyle de kötüsüyle de bizim. İyileri devam ettirmek, kötü bir şey varsa onun da iyisini devam ettirmek gerekiyor.” Herkesin ülkesi kendisi için önemlidir. Dünya Yanık Derneğinin kongresi İstanbul’da yapılacaktı. Haberal cezaevinde olduğu için, tepki olarak iptal etmek istediler. Ancak, Haberal, buna şiddetle karşı çıktı. Cezaevinde onlara söylediklerini, şimdi SÖZCÜ’ye açıklıyor: “Ülkemle her zaman söylediğim şu olmuştur: her ülkenin içinde bir takım sorunlar olmuştur. Benim yaşadıklarım da ülkemin iç işleridir. Burası benim zaman vatanımdır. Hangi şartlarda olursa olsun bu zedelenmemeli. Cezaevinde de ülkem için en küçük sıkıntı yaratacak hareketim olmamıştır. Bunu kimseye de yaptırmam. Ülkemizin sorunu varsa biz ‘kol kırılır yen içinde kalır’ deyip bırakmamalıyız. Kol kırılır yen içinde kalır ama kolun neden kırıldığını bilmeliyiz. Evet, bir takım sıkıntılarımız var.” Adaletin olmadığı yerde zorbalık var Haberal, Atatürk’ün hürriyetle ilgili vecizelerinden, ayetlerden örnekler veriyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Allah diyor ki ‘insanlardan, hakkı olan şeyleri kısıtlamayın. Yer yüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.’ Bu önemli bir mesajdır. En önemli hak yaşam hakkıdır. Suç olduğu zaman tutuklama istisnaidir. Suç varsa o suçu işlediğini söyleyecek, belgeleyecek ve cezasını da göstereceksiniz. Dünya adaletle ayakta durur. Adaletin olmadığı yerde zorbalık vardır. Mahkeme salonlarından ‘adalet mülkün temelidir’ yazar. Her şey burada özetlenmiştir. . Yasalar ortada, uygulamalar belli. Bu yasalar uygulansın diye çıkarılmıştır. Bunun ne denli uygulanıp uygulanmadığını toplumun takdirine bırakıyorum. Hep sordum suçum ne? Benim gibi çok sayıda insan soruyor. Karar verdiğiniz zaman bunu söyleyeceksiniz ki kişi suçunu bilsin hem de başkaları bunu örnek alsın. Desinler ki ‘ben bu suçu işledim mağdur oldum, başkası işlemesin de mağdur olmasın.’ Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir ay süren yargılama ‘zulüm’ kabul ediliyormuş. Bugünkü yargılama sürelerini ise vatandaşların takdirine bırakıyorum.” Haberal, ayetlerden örnekler veriyor. “Adaletin, özgürlüğün olmadığı yerde mutluluk olmaz. Adalet adil olarak dağıtılmalı. Avukatlarıma hep ‘adaletsizlik varsa, bunu adaletle gidermeliyiz. Bunu da eserlerimizle taçlandırmalıyız” dediğini hatırlatıyor. Türkiye’de ilk böbrek ameliyatlarını, karaciğer nakillerini gerçekleştiren ünlü bilim adamı Mehmet Haberal’ın yapamayacakları da vardı. İlginç cezaevi anıları, cezaevinde kalan aynı davanın sanıkları için de söyleyecekleri var… Yarın: Haberal, infaz koruma memurundan hangi dersi aldı? ------------------ Dünyaca ünlü bilim adamı Prof.Dr. Mehmet Haberal, bazen yaşadıklarına, yaşananlara inanamıyor. Olup bitenleri bazen bir depreme, bazen “dar boğaza” benzetiyor. Bazen kendisini dar koridorlu cezaevinin odasında demir kapıların arkasında buluyor. Eline paspası almış odasını temizliyor. Biraz sonra bulaşığa da sıra gelecek… Odun ateşinde ders çalışarak bugünlere gelen Haberal, bazen “yanlış anlaşılabilir” endişesiyle olsa gerek birden konuyu değiştiriyor. İşte o değişikliğin birinde şunları söylüyor: “Doğru tektir. Doğruları devam ettirmek, yanlışın da doğrusunu söylemek, ülkemizin geleceğine katkı sağlamak hepimizin görevidir. Birbirimizle kavga etmekle, birbirimizi çekiştirmekle bir yere gidemeyiz. Ülkemizin sorunlarını aydan insanlar gelip çözecek değil. Kim sorunlara çözüm bulabileceğine inanıyorsa bir araya gelip çözecektir.” O kapağı bir türlü açamadı Karaciğer, böbrek nakli yapmış, nice zor ameliyatlarla hayat kurtarmış olan, üniversite, hastaneler, oteller kuran Haberal’ın da yapamayacağı bir şey olabilir mi? Cezaevi günlerinden bir anı dinliyorum: “Cezaevinde her işinizi kendiniz yalpak zorundasınız. Bunların arasında bulaşık yıkamak da var. Bulaşık deterjanı aldırdım. Deterjanı dökebilmek için kapağını açmak istiyorum. O yana çeviriyorum, bu yana çeviriyorum, öyle yapıyorum, böyle yapıyorum ama deterjanı dökemiyorum. Artık çaresiz kaldım. İnfaz koruma memurunu çağırdım ve kapağı açamadığımı, bu yüzden bulaşık yıkayamadığımı söyledim. Detarjanı aldı, kapağını yukarı çekerken, ‘bundan kolay ne var’ dedi ve hemen kapağı saniyesinde açtı. İşte o gün bir şeyi daha öğrenmiş oldum. Dolayısıyla bildiklerimde öğretici, bilmediklerimin de öğrenicisiyim.” Onların geriye dönüşü yok Sıkça soruyor, “Ben bilmiyorum, benim suçumu bilen var mı?” diyor. Adaletsizliği gidermenin insani bir görev olduğunu, suç varsa bunun somut olgulara dayanarak ispat edilmesi gerektiğini belirtiyor. “Geriye dönüşü olmayan iki şey vardır” diyor. Birincisinin insan hayatı, ikincisinin de zaman olduğunu aktarıyor. İşte bunu söyledikten sonra şöyle devam ediyor: “İkisinin de kıymetini çok iyi bilmek zorundayız. Eğer öyle yapmazsak bir takım insanların gereksiz yere zamanını harcamış oluruz. Çünkü geriye dönmüyor. Hz. Ömer’in ‘yaydan çıkan ok, ağızdan çıkan söz, kaçan fırsat, geçen zaman bir daha geri gelmez. Onunu için zamanı iyi kullanmalıyız.” Osmanlı’da ıslahhane, şimdi tecrithane Cezaevi koşullarını çok iyi biliyor. Aynı davada yargılandıkları, kimisiyle önceden yakın dost olduklarını cezaevinde bırakıp gelmesi içini sızlatıyor. O, geniş odasına bakarken, “Şimdi buradayım. Ama kafamla, vicdanımla cezaevindekilerini düşünüyorum. Bu sorunu çözmek durumundayız. Bir yerde birilerinin suçu, problemi varsa bunu bir an önce ortaya koymalıyız. Oradaki ortam gerçekten ağırdır” diyor. “Cezaevinin “adının bile ürkütücü olduğunu belirtiyor. Savcıların tutuklamaya sevk etmeleri, hakimlerin tutuklamalarını, bunun insan hayatına yansımalarını yaşayan birisi olarak Haberal’ın önerileri oluyor: “Nasıl rehabilitasyon merkezleri varsa, cezaevlerinin de adli rehabilitasyon ve eğitim merkezi olması gerektiğine inanıyorum. Karşımızda, en ağır suçu işleyen birisi de bulunsa onun insan olduğunu unutmayalım. Osmanlı döneminde cezaevleri ‘ıslahhane’ydi. Şimdi ise cezaevleri ‘tecrithane’ konumundadır. Cezaevi, hapishane kelimeleri bile ayrı bir strestir.. Adli rehabilitasyon denilmesinin, hapishane, cezaevi denilmesiyle psikolojisi bile farklıdır.” İki meslek insan hayatıyla ilgili Doktor gömleği, cebinde muayene aleti… Prof.Dr. Haberal, biraz sonra hastalarının yanına çıkacak. Mesleğine aşık bir insan olarak hem meslektaşlarına, hem de hakimlere şunları söylüyor: “Dünyada iki meslek doğrudan insan hayatıyla ilgilidir. Birisi hekimler diğeri ise hakimlerdir. Şimdi, hekim olarak benim görevim hastanın teşhisini koyup , tedavi edip topluma kazandırmaktır. Hakimin görevi ise karşısına gelen kişinin, suçu varsa bunun gereğini yapıp bir an önce onu topluma kazandırmaktır. Ama günümüzde maalesef öyle olmuyor. Şu anda insanlar tecrit ediliyor. CHP’li milletvekili arkadaşlarımdan Bülent Tezcan ve Uğur Bayraktutan’a rica ettim, cezaevlerinin adli rehabilitasyon ve eğitim merkezi olması için yasa teklifi verdiler.” Savcı ve hakimlere cezaevi stajı MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri, savcı ve hakimlerin staj dönemlerinde birer ay cezaevinde yatırmalarını önermişti. Böylece tutuklamaya sevk eden ve tutuklayanların cezaevini, koşullarını, cezaevinde olmanın ne demek olduğunu anlamalarını amaçlamıştı. Mehmet Haberal da, “ Tutuklu olarak kalsın demiyorum ama hakim ve savcılar koşulları, psikolojik durumu görmeleri için mutlaka cezaevinde staj yapmalı” görüşünde. Bunun gerekçesini dinliyorum: “Hakim, savcı şartları görecek, bir insan hakkında tutuklama kararı vermenin kolay olmaması gerektiğini de hatırlayacaktır. Verdikleri karar, insan hayatıyla doğrudan doğruya ilgilidir. Bilecek ki, vereceği kararla o insanın bütün hayatı değişiyor. Ben, hekim olarak karşıma gelen insanın yerine kendimi koyarım. Hakim de öyle düşünmeli. Bütün hedef insanları topluma kazandırmak olmalıdır. Yoksa, bugün olduğu gibi toplumdan tecrit edilmemelidir..” Kişinin ve toplumun vicdanının rahatı için… Şu anda cezaevinde bulunan ve birlikte yargılandıkları arkadaşlarının yaşadıklarını ve bulundukları ortamı çok iyi biliyor. “Orası öyle bir sıkıntılı ortamdır ki” diyor ve devam ediyor: “Bizim görevimiz adaletin gerçekleşmesi için elimizden gelen hür türlü imkanı kullanmaktır. Özgürlüğün, hürriyetin, adaletin olmadığı yerde mutluluk yoktur. Karar veren hakimlere saygı duyarım. Ama temennim karar verirken somut olgulara dayanarak bunları belirtsinler. Bunun olmaması çok ıstırap vericidir. O ortamda bir insanı yaşamaya mahkum ettiğiniz zaman gerçekten somut bilgiye, belgeye dayanmalı ki hem o kişilerin vicdanı, hem de toplumun vicdanı rahat etsin. Yoksa çok sıkıntılı ortam devam eder. Adaletin tecelli etmesini, özgürlüklerin başkalarına zarar vermemek kaydıyla sağlanmasını birlikte gerçekleştirmeliyiz.” Haberal, kendisine verilen 12 yıl 6 ay hapis cezasının nedenini bilmediğini bir kez daha yineliyor ve “Yargının kararına saygı duyarım. Ama yasal haklarımı da kullanmak benim doğal hakkımdır” diyor. Hep onları düşünüyorum . . Demir kapılar, kör pencereler arkasında olan cezaevi arkadaşlarını soruyorum. Onlar için şunları söylüyor: “Arkadaşlara en içten saygılarımı iletmek istiyorum. Bir an önce onların özgürlüklerine kavuşmalarını da içtenlikle temenni ediyorum. Ben buradayım ama vicdani sorumluluğumla her an onların yaşadığı ortamı düşünerek geçiriyorum. İnanın yargılandığımız davada insanlar neden cezaevinde olduğunu, suçunun ne olduğunu bilmiyor ve birbirlerine ‘suçum ne?’ diye soruyorlar.” Mehmet Haberal, 1 Ekim’de yemin edecek. TBMM kürsüsünden cezaevleriyle, oradaki uygulamalarla ilgili çok şeyler konuşacak, Silivri’ye selamlar gönderecek… --------------- BİTTİ Twitter'da paylaş Saygı Öztürk > Bu bir Mehmet Haberal röportajıdır Diğer Yazıları: 27/12/2019 İslami bankada olmayanlar bizde başladı 25/12/2019 Kulelerde, FETÖ araştırmasını MHP istemiş 24/12/2019 Her olayın altından aynı kadın çıkıyor! 22/12/2019 Kanal İstanbul gerçekleri 20/12/2019 Özkök: FETÖ’ye hep dikkat çektim 18/12/2019 17 yıldır ödenmeyen namus borcu 17/12/2019 Eski vekiller de “çakarlı” olacak 15/12/2019 Skandal ihaleye, suç duyurusu 13/12/2019 İşte, Gökçek’in mal varlığı 11/12/2019 Vetonun ardından geleceklere bakalım 10/12/2019 Bunlar yapılmadan mücadele olmaz 8/12/2019 İhalede 88 milyon lira farkın bir anlamı yok… 6/12/2019 O veto edildi, ya diğer yasa? 4/12/2019 Onca konutun parası kimin cebinde? 3/12/2019 Bakan, Öksüz için ne söylemek istedi? 27/11/2019 O sanık, son güne kadar müdürdü 26/11/2019 Kadın öğretmenlere mezarlık görevi! 24/11/2019 Yavaş ne yapsın! 100 bin iş başvurusu 12 bin görüşme talebi 22/11/2019 Karar: Gökçek’in mal varlığı araştırılacak 20/11/2019 HDP, önemli bir karar aşamasında 19/11/2019 Hukukçuların sınavına besmeleli hazırlık kitabı 17/11/2019 Acı tablonun sorumlusu… 15/11/2019 Pes doğrusu! Bakanlık, öğretmenleri icralık etti
|
..:: KİTAPLARI
::..
> twitter.com/saygi_ozturk > tr.linkedin.com/in/saygiozturk facebook.com/saygiozturk Saygı Öztürk Kimdir |
|
© 2018 www.saygiozturk.com I www.saygiozturk.net Saygı Öztürk kitapları ve yazıları |