Gazeteci Yazar
|
||
Saygı Öztürk > İşte komutanların adliyeden cezaevine çileli yolculuğu 17/2/2013 İşte komutanların adliyeden cezaevine çileli yolculuğuHemen hepsinin öyküsü, televizyonlarda geçen “son dakika” haberleriyle başlıyor. O haberler “… soruşturması kapsamında emekli generallerin evlerinde arama yapılıyor” ya da “ifadeye çağrıldı, şu anda polis nezaretinde Adliyeye götürülüyor” cümlesiyle devam ediyor.Emniyet yetkilileri ne kadar adliye binasının kapısına kadar minibüsü ya da otomobili yaklaştırırsa yaklaştırsın, foto muhabirleri, kameramanlar görüntü almaya çalışıyor. Herkesin dinç olduğu saatler. İfadeye getirilenler, onların yakınları, avukatlar ve gazeteciler için zor bir gün başlıyor. Önce C.Savcısının kapısında İfadeye için getirilenler adliye binasına alınırken, yakınları içeriye alınmıyor. İlk ayrılık adliye binasında yaşanıyor. Komutan ve avukatı, ifadeyi alacak olan Cumhuriyet Savcısının odasının önünde beklemeye başlıyor. Savcı odalarının önünde oturacak yer olmadığı için şüpheli ve avukatları ayakta duruyor ya da merdivenlere oturuyorlar. Ancak, merdivende oturmaya adliye görevlileri de “yolu kapatıyorsunuz, lütfen merdivenlerde oturmayın” uyarısıyla da sıkça karşılaşılıyor. C.Savcısı, sorgu için son hazırlıklarını yürütürken, ifadeyi yazacak olan zabıt katibi de bilgisayarı hazır hale getiriyor, daha önce hazırlanmış sorular üzerindeki yazım hatalarını gideriyor. Dışarıda heyecanlı bekleyiş sürüyor. Uzun süredir görüşemeyen asker arkadaşları birbirlerine sarılıyor, “seni de mi aldılar, bizim suçumuz neymiş?” diyorlar… İfade alınmaya başlıyor İfadeye ilk girenler nasıl sorularla karşılayacağını hiç bilmiyor. Avukatı ile birlikte savcının odasına giriyorlar. O küçük odada C.Savcısı suçlama konusunu, konuyla ilgili bazı belgeleri gösteriyor ve ilk soru “… tarihleri arasında nerede, hangi görevlerde bulundunuz anlatınız?” diye başlıyor. Sonra sorular arkaya arkaya geliyor. C.Savcısı önceden hazırladığı soruyu yöneltiyor, o konuda “şüpheli”ye bildiklerini anlatması belirtiliyor. Bazı sorular karşısında avukat müdahale etmeye kalkışıyor. Ancak, C.Savcısı “karışamazsınız” diyor ve bu konudaki yasa hükmünü hatırlatıyor. Şüpheliyle avukatı sık sık göz göze geliyor, söylediklerini uygun bulduğunda başıyla onaylıyor. Aslında, avukatlar Savcının kapısının önünde hangi durumlarda ne söylemesi gerektiği konusunda da bilgi alış verişinde de bulunuyorlar. Yemek için sorguya ara veriliyor Sorgudan ilk çıkan kişinin etrafı sarılıyor. İfadeye çağrılanlar da, avukatları da “ne oldu, ne sordu?” diyor. Kendilerine de benzer soruların yöneltileceğini artık biliyorlar. Yine savcılık koridorlarında gerilimli bir bekleyiş devam ediyor. Savcılar yemek ardası veriyor. Şüpheli yakınları da, onlara yemek getirmek için uğraşıyor. Ancak kolay kolay içeriye yemek alınmıyor. Şüphelilerin yakınları da içeriye alınmadığı için içerde ne olup bittiğini merak ediyorlar. Arada bir avukatlar dışarı çıkıp içerde olanlar hakkında bilgi veriyor ve onlara “merak edecek bir şey yok” deyip yatıştırmaya çalışıyorlar. Ağlayarak, sızlayarak bu uzun günün hatta gecenin nasıl sonuçlanacağını bekliyorlar. Yemekler yeniliyor. Çoğu yaşlı olan insanlarda yorgunluk belirtileri başlıyor. Yer yokluğu yüzünden ayakta kalıyorlar. Bir o yana bir bu yana yürüyorlar. Bu kez daha çok yoruluyorlar. Bazılarının elinde ilaçlar. Onu içmek için su istiyorlar. Sorgular sürdükçe sürüyor Saat 14.00 civarında C:Savcısı sorguya yeniden başlıyor. 3 saat-4 saat süren sorgular olduğu gibi 9-10 saat süren sorgularda yaşanıyor. Sorgusu biten, C.Savcısının nasıl bir karar vereceğini bilmiyor ve beklemeye devam ediyor. İşte orada büyük bir manevi işkence yaşıyorlar. O bekleyiş uzadıkça uzuyor. Bir polis memurunun çıkıp, “isimlerini saydığım kişiler gidebilir” demesiyle büyük bir sessizlik yaşanıyor. Bazıları C.Savcılığı sorgusu sonucu serbest bırakılıyor. Ancak, burada ilginç olaylar yaşanıyor. “Gidebilir” denilenler arkadaşlarını bırakıp gitmek istemiyor. Onlar ayrılmıyor. Avukatları, dışarıda bekleyen yakınlarına müjdeli haberi veriyor. Kimin “tutuklanması” istemiyle mahkemeye sevk edildiği, kimin serbest bırakıldığı anında duyuluyor. Çünkü şüpheli yakınları gibi dışarıda bekleyen gazete ve televizyonların çilekeş muhabirleri, foto muhabirleri, kameramanları da orada bu haberi bekliyorlar televizyon muhabirleri “son dakika” bilgisini aktarmış oluyorlar…Sizler evinizde otururken, Adliyede o an gözyaşı vardır. Hakkında tutuklama kararı verilenlerin yakınları ağlıyor, tutuklanmaması için dua ediyorlar… Savcılık tarafından serbest bırakılanlar büyük bir sevinç içinde mi ayrılıyor? Bunu avukatlar Şule Nazlıoğlu ve Ömer Çelikkesen’e sordum. İkisi de, “Tutuklamaya sevk edilen arkadaşlarının yanından ayrılmak istemiyorlar. Kendileriyle ilgili karardan sonra da en küçük bir sevinç belirtisi de olmuyor” diyorlar. En gerilimli saatler başlıyor Akşam oluyor, yemek hak getire. Ailelerin getirmeye çalıştığı yemekleri “alırsın-almazsın” kavgası sıkça yaşanıyor. Çay yok,su yok. C.Savcısının tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk ettiği kişiler için uzun bir bekleyiş daha başlıyor. Dosyalar el değiştiriyor ve bu kez nöbetçi hakim, gelen klasörler dolusu belgeleri incelemeye çalışıyor. Bu inceleme bazen saatler alıyor. Orada derin bir uyku basıyor. Bazen koridorda, bazen az sonra sizinle ilgili kararın verileceği mahkeme salonundaki sandalyeler üzerine uzanırsınız… En iyimser bir saatler saat 21.30 civarında hakim, şüphelileri tek tek sorguya alıyor. Haklarındaki iddiaları hatırlatıyor ve “bu konuda diyeceklerini” soruyor. Şüphelinin en son cümlesi “suçsuzum, beraatime karar verilmesini saygılarımla arz ederim” oluyor. Tüm şüpheliler hakim karşısına çıkarıldıktan sonra, hakimin nasıl bir karar vereceği bekleniyor. Avukatınızla yorum yapıyorsunuz, “kesinlikle tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalırsınız” deniliyor. Ama, tutuklama kararı çıkarsa müvekkilinin büyük bir şok yaşamaması için de “çok az bir ihtimal de olsa tutuklama kararı da verilebilir” deniliyor. İşte ondan sonra vakit geçmiyor. Saatinize bakıyorsunuz, saat 04.00’ü geçiyor. Sabah saat 09.30’danh bu yana adliye koridorunda, Savcılık ifadesinde, mahkemede olduğunu hatırlıyor. Bazen “bu bir rüya mı?” diye düşünüyorlar. “Tutuklanmasına” ya da Adli Kontrole…” Mahkeme salonunda büyük bir sessizlik var. Herkes yorgun. Şüpheliler de, avukatlar da “ne olacaksa bir an önce olsun” beklentisinde… Hakimin sesi duyuluyor “Şüphelinin tutuklanması yerine CMK’nın 109/3-a maddesi gereğince yurtdışına çıkmamak ve konutuna en yakın semt karakoluna, haftada bir gün Çarşamba günleri, düzenli olarak başvurarak imza bildiriminde bulunmak suretiyle ADLİ KONTROLl altına alınmasına” demesi bekleniyor. Ancak her zaman öyle olmuyor. Hakim, kararını yazdırmaya devam ediyor: “Şüpheli hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olguların bulunması, sevk maddelerindeki eylemler için öngörülen cezanın alt ve üst haddi ve bu miktarların kaçma kuşkusu doğurması, eylemlerin niteliği gereği adli kontrol kararı verilmesinin yetersiz kalacak olması ve eylemlerinin CMK’nın 100/3 maddesinde sayılan eylemlerden oluşu dikkate alınarak TUTUKLANMASINA, kararın bir örneğinin şüpheliye verilmesine…” Önce Adli Tıp, oradan cezaevine İşte o an sizin cezaevine gideceğiniz andır… Saatinize yine bakıyorsunuz 05.00’i biraz geçiyor. Öyle bir yorgunsunuz, öyle bir uykusuzsunuz ki, gözünüz kapanıyor. Birden başınız sallanıyor, uyanıyorsunuz…Kendinizi alaca karanlık içinde polis aracında buluyorsunuz… Daha cezaevine gitmenize var… Önce Tıp Kurumu’na götürülüyor, sağlık kontrolünden geçiriliyorsunuz. Doktor, “şikayletin var mı?”dediğinde neredeyse “tek şikayetim yorgunluk, uykusuzluk” demek aklınızdan geçiyor. Avukatınız da, sizi cezaevine götürmekten kurtaramadığı için üzgün. Bazen onlar da savundukları kişilerin ardından göz yaşı dökerler. Onların Adli Tıp’tan çıktıktan sonra cezaevine götürüldüğünü, saatin 0.30’a geldiğini bilirler. Orada da işlemler hemen bitmez. Parmak iziniz alınır. Bir yığın form doldurursunuz. Cezaevine girişte fotoğrafınız çekilmek istenir. “Hiç değilse sakal tıraş olayım ondan sonra” deseniz de boşunadır. Geceyi uykusuz geçirmiş, cezaevi odasına girdiğinizde saatin 09.00’a geldiğini fark görürsünüz. Yatağa, elbisenizle girersiniz… Çünkü onları çıkartacak dermanınız bile kalmamıştır… Tam 24 saattir perişan durumdasınız. İçmeniz gereken ilaçları bile o gün içmeden uyursunuz.. ------- Twitter'da paylaş Saygı Öztürk > İşte komutanların adliyeden cezaevine çileli yolculuğu Diğer Yazıları: 27/12/2019 İslami bankada olmayanlar bizde başladı 25/12/2019 Kulelerde, FETÖ araştırmasını MHP istemiş 24/12/2019 Her olayın altından aynı kadın çıkıyor! 22/12/2019 Kanal İstanbul gerçekleri 20/12/2019 Özkök: FETÖ’ye hep dikkat çektim 18/12/2019 17 yıldır ödenmeyen namus borcu 17/12/2019 Eski vekiller de “çakarlı” olacak 15/12/2019 Skandal ihaleye, suç duyurusu 13/12/2019 İşte, Gökçek’in mal varlığı 11/12/2019 Vetonun ardından geleceklere bakalım 10/12/2019 Bunlar yapılmadan mücadele olmaz 8/12/2019 İhalede 88 milyon lira farkın bir anlamı yok… 6/12/2019 O veto edildi, ya diğer yasa? 4/12/2019 Onca konutun parası kimin cebinde? 3/12/2019 Bakan, Öksüz için ne söylemek istedi? 27/11/2019 O sanık, son güne kadar müdürdü 26/11/2019 Kadın öğretmenlere mezarlık görevi! 24/11/2019 Yavaş ne yapsın! 100 bin iş başvurusu 12 bin görüşme talebi 22/11/2019 Karar: Gökçek’in mal varlığı araştırılacak 20/11/2019 HDP, önemli bir karar aşamasında 19/11/2019 Hukukçuların sınavına besmeleli hazırlık kitabı 17/11/2019 Acı tablonun sorumlusu… 15/11/2019 Pes doğrusu! Bakanlık, öğretmenleri icralık etti
|
..:: KİTAPLARI
::..
> twitter.com/saygi_ozturk > tr.linkedin.com/in/saygiozturk facebook.com/saygiozturk Saygı Öztürk Kimdir |
|
© 2018 www.saygiozturk.com I www.saygiozturk.net Saygı Öztürk kitapları ve yazıları |